Ezberbozacısı - Peter Pan’a Mektuplar...

EZBERBOZACISI

Peter Pan’a mektuplar...

- Oğuzhan Akay

Vefa Bozacısının marka olamadığı, üzerine büyük yatırımlar yapılan markaların ise teker teker tekerlendiği, satın alınıp ad değiştirdiği bir ülkede ezber bozmak, ezber bozacısı olmak da

ne ki çocuğum? Kim, neye bozulacak? Bir kulaktan girer, öbüründen çıkar. “Eski köye yedi adet getirme, Başımıza icat çıkartma vb. ” sözleri bizim değil mi?

“Bu topraklardan marka...” çıkar mı hala, her şeye rağmen? Yoksa bize giren çıkan markanın haddi hesabı kalmaz mı?

Yabancı pazarlama ve reklam gurularının, danışmanlarının ağzına bakıp, onları dinlemek için konferanslara binlerce lira döken bir sektör, yerli malına kulak vermez. Reklamveren de yerlilere kulak asmaz.

Zaten ipin ucu, başarılı yerel ajanslar birer birer yabancılara satılıp, sonra da kazanılan tek kuruş o sektörün topyekün gelişimine harcanmadığında bitmiştir. Ajansının yaratıcı bölümünün başına hayatında eline kalemi almamış, taslak çizmemiş George’ lar atandığında, maçı baştan kaybetmişsindir. Susmuşsundur ve sıra sana gelmiştir. Aynı şeyler, senin bankalarının da başına gelmiştir... Futbolunun da... Diğerlerinin de! Çünkü George, bu Türkler hep çok olmuştur. Zaten şu anda da Türkler, azınlıklardan beter durumdadır. Çünkü bu Türkler’in şöyle bir lafı daha vardır. Eğer yerliysen, “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar”. Kovulmayana da bence deli muamelesi yaparlar. Ya da arkadaşça derler ki, ‘Sana katılıyoruz Oğuzhan ama boşver,

sesini çıkartma, olan sana olur.”. Ses çıkmaya çıkmaya, sesini unuttuğun bir döneme girersin birden. Arkanı döndüğün anda da yandaş sandığın ispiyoncular, cenaze levazımatçıları hazır kıta beklerler. Meslektaşın, pişmiş aşına su katmaya çalışır. Aldığın işi bozmak için müşterine gizli mektuplar yazar. Çünkü meydan artık boşalmıştır.  Yaşar Kemal’in İnce Memed adlı romanında yazdığı gibi ‘O güzel insanlar o güzel atlarına binip gittiler”, gitmişlerdir. ‘Toyota gibi Adam’ kalmamıştır. Hem de çoktan. Gitmeyenleri emekli olmuştur. Bazıları yataklarda, elden ayaktan düşmüştür. Sektörün hamisi ya da hamileri kalmamıştır. Birkaç iyi adam, bunun farkında olmadan savaşıyordur hala sadece. Ne itibar kalmıştır, ne deneyimin getirdiği bilgi, uzmanlık. Ne emeğin, yaratıcılığın getirdiği kazanç. Reklam değil hayrat ortamı. Hoyrat ortamı. Tam bir kaos. Kim kimin gözünü önce oyarsa...

Bundan epey yıl önce zaten, ana yol ajanslardan geçerken, arkaya otoyol yapılmış, otoyola da medya denilmiştir. Köylere uğrayanlar, artık sadece maceracı gezginlerdir. Medya ajansı ya da TV kanalı senin yerine film yapıyordur. Yönetmen kendi başına müşteriye hizmet veriyordur. Sana gerek yoktur artık? Eskiden medya, ajansların bir bölümüydü. Şimdi tersine bir süreç başlamıştır. Gidişat budur çocuğum. Halen de klasik reklamcılığın bittiği iddiası ortaya konmuştur, zira parayla birlikte akıl da yer değiştirmeye başlamıştır... Oysa geçerliliğini yitirmeyecek tek şey ‘idea’dır.

O da hala klasik reklamcılıkta ve kadrolarında vardır.

Bundan sonra sana, mektuplarım olacak böyle. Bu daha başlangıç. Bir girizgah. Belki ezberleri sen bozarsın diye.

Malum, ezber bozmak demek, yaratıcılığı serbest bırakmak, önündeki engelleri kaldırmak demek çocuğum.

Sen kim misin çocuğum?

Yaşından söz etmiyorum. Yaratıcı her insanın içerisinde bir çocuk vardır. Ona sesleniyorum.

Kendisini hatırlaması için. Peter Pan öyküsündeki veya Kaptan Kanca filmindeki gibi...

Peki bana mı kaldı ezber bozmak? Fareli köyün kavalcısı olmayı daha çok tercih ederdim aslında. Ama o zamana kadar... Ezberinnn bozaaa! Boooza!

 

;